Kuru bir dalın çıt diye kolayca kırıldığını bilirim senin de bildiğin gibi. Öyle bir ses çıkmadı benden kupkuru kaldığım şu ana kadar. O ses içimde büyüdü çünkü. Çığlığa dönüşse belki böyle olmayacaktı. Sevgimin içinden geçemedin sen.
Hani derler ya “nasıl büyüttüm o sevgiyi, içinden geçilesiydi” diye işte öyleydi. İşte kocamandı, belki ben de utanıyorum şimdi bunu söylemeye ama küçülttükçe küçültüyorum, doğrusu buymuş diyerek, çuvalıma yaşanmışlıkları katarak uzaklaşıyorum hem senden hem de bir daha karşıma çıkacaklardan. Öyle mi olmalı?
Çıkmasın istiyorum bu kalp çarpıntılarını bir daha yaşamamak için bir taraftan, çıksın istiyorum bu kalp çarpıntılarını bir daha yaşamak için. Şarabın gazabından korkmuyorum ne kadar fena kırmızı olsa da, ben içime kapanacak adam değildim. Sen beni içime kapatacak kadın değilsin. Direnç göstermeyi öğrendim ben diğerleri korkuyu öğrenirken, iğrenmeyi öğrenirken, güven kelimesini sözlüklerinden çıkarmayı öğrenirken…
Zaman ilaç değil elbette, o deyim safsatadan ibaret. Aşk, zaman, unutmak kelimeleri aynı cümleye yakışmıyor şu an benim için.
Sadece sana erkek olmam nedeniyle öğretilen tüm küfürleri sıralamak istiyorum ve sokak ortasında tekmelemek istiyorum o minik bedenini. Ama sen bunu da anlamazsın çünkü sen bulunmaz hint kumaşı değilsin kendi deyiminle. Ben de tekmeleyecek başka birini bulurum sanma, öpüp koklayacak, sarılıp soğuk yatakta ısıtıcak başka birini bulurum. Ama şimdi değil. Biraz dinlenmeliyim. Deliksiz uykuya dalıp uyanmalıyım. Kendime geleceğim elbet. Çıt sesi çıkartacağım
hoscakalma