- Gandhi benzetmesi hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
KK: Gandhi dünya siyaset tarihinde çok önemli bir lider, özellikle şiddetten beslenmeden bir devrimi gerçekleştiren lider. Uzak Doğu felsefesinin o engin ve hoş görülü dünyası üzerine inşa edilen bir düşünce Gandhi tarafından. Yani Gandhi'ye benzetilmek bana onur verir. Keşke Gandhi ve benzerleri sadece Türkiye'de değil dünyanın her tarafında da olabilse. Ben tabii ki öyle bir benzetme beni aşan bir benzetme ama saygı duymak gerekiyor.
- Oylar sayılırken bilgisayar sistemindeki arızaları ile özellikle Ankara’da yaşanan elektrik kesintileri ve ardından gelen oyların çalındığı iddiaları sonrasındaki itirazlar hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Bir de sandık görevlileri konusunda CHP'ye yöneltilen eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
KK: Her eleştiriyi biz de yaptık. Her seçimden sonra seçim sendıklarının kaybolması, mühürlerin açılmış olması, bazı seçim bandıklarından şaibeli oyların çıkması, çöplüklerde oyların bulunması gibi konulardapek çok eleştiri gelebilir. Burada açık yüreklilikle şunu yapmamız gerekiyor. Bu eleştirilerin aslında öncelikli muhatabının biz olması gerekir yani CHP olmalıdır. Siz seçim sandıklarına sahip çıkarsanız bunlar olmaz demek ki eksiklik bizde, yani eleştirilere saygı duymakla beraber; iğneyi önce kendimize batırmalıyız ki çuvaldızı başkasına batırabilme hakkımız olsun. Biz seçim sandıklarına diğer seçimlere göre biraz daha fazma sahip çıkmakla beraber, demek ki bu konuda yetersizliğimiz ortaya çıkıyor. Bu yetersizliğimizi mutlaka gidermemiz gerekiyor. Yani seçim sandıklarını partinin, partinin kadrolarının, gençlik kollarının, kadın kollarının samimiyetle ve sonuna kadar sahip çıkması lazım. O zaman bu tartışmalar büyük ölçüde ortadan kalkmış olur.
- AKP'ye yakın medya organları size karşı takındığı saldırgan tutum ve iftira niteliği taşıyan haberlere karşı görüşlerinizi alabilir miyim?
KK: AKP yanlısı medyanın benim açığımı bulmak, ailemin açığını bulmak için olağanüstü çaba harcadığımı biliyorum. Bunu da doğal karşılıyorum. Çünkü korkuyorlardı. Acaba biz bir şey bulabilir miyiz diye. Biliyorum abartılı iftiraların yapıldığı, bir iftira zaten haber olamaz. Ama bunlarda yapıldı. Televizyonlarda söylendi. Büyük bir kısmına ben zaten dava açtım, davalar devam ediyor. Sizin başarınız birilerini ürkütmüş olacak ki, bunun önünü kesmek için özel bir çaba harcanıyor. O özel çabanın sonucunda da tabii ki iftira makanizması çalıştı. Ama toplumun sağ duyusu var ve ben o sağduyuya güveniyorum. Sonuçta, yani herşeyimizle kamuoyunun önündeyiz. Kamuoyu bizi en iyi değerlendirecek olan organdır. Ben kamuoyuna güvendim zaten. AKP medayısının yaptığı iftiralar, iftirayı aşan çok sayıda çirkinliklerde maalesef oldu. Bunları da dediğim gibi korkunun getirdiği bir unsur diye düşündüm, ona bağladım.
- Seçim sürecinde sürekli olarak sizin projeleriniz var mı? üzerinde söylemler oluştu. İktidarın bizzat kendisi söylediği gibi, bazı solcu yazarlar da sizin İstanbul'a dair projeniz olup olmadığını köşelerinde yazdı. Siz bu noktada size yakın durması gerekenlerin de böyle eleştiri getirmesini nasıl değerlendirisiniz?
KK: Sol kesim özellikle entellektüel birikimi olan kesım, İstanbul ile ilgili bizim ne tür projeler üretmek istediğimizi, projelerimizi öğrenmek istedi. Biz bu projelerimizi açıkladık ama buna rağmen yine bu arkadaşların bir kısmı 'projeleri nedir?' diye sormayı sürdürdü. Demek ki ya olayları sağlıklı izleyemediler ya da biz onlara yeterince anlatamadık. Sonuçta tabii ki ben şunu kabul ederim. Projelerin bana sorulması da son derece doğaldır ve benim projelerimi açıklamam da son derece doğaldır. Bunu yapmamız gerekiyordu ve ben bunu yaptım. Bir basın toplantısıyla yaptık. Çok sayıda medya mensubu izledi bunu, biz projelerimizi herkese dağıttık bütün köşe yazarlarına gönderdik, öyle anlaşılıyor ki bir kısmının eline ulaşmadı. Ama o ulaşmama bizim sorunumuz değil, yani sonunda biz onları gazetelere büyük ölçüde gönderdik. Onların gazetelerde açıkladıkları adreslere gönderdik. Ama aynı arkadaşlar, dönüp Kadir Topbaş'a şu soruyu sormadılar. 'Sayın Kadir Topbaş sizin önümüzdeki 5 yıl ile ilgili projeleriniz nedir?' Bu soru hiç sorulmadı. O zaman ister istemez şu kanıya kapılıyorum ben, Kadir Topbaş solcu gibi görünmekle beraber Kadir Topbaş'tan yana tavır almayı, ama o tavırı alırken de beni eleştirmeyi görev edindiler diye düşünüyorum. Ona da saygı gösteriyorum. Sonuçta herkes eleştirilebilir, bende eleştirilebilirim. Ama benim rahatsız olduğum; ben bu eleştiriler üzerine bazı köşe yazarlarıyla da telefonda konuşmak istedim. Eleştirilerinin haksızlığını onlara aktarmak için aramıştım. Telefonlarıma çıkmadılar veya görüşmek istemediler bilmiyorum, oysa iyi niyetle ben o yaptıkları eleştirilerin doğru olmadığını onlara anlatmak istiyordum. Kendi düşüncelerimi aktarmak istiyordum. Bir ikinci önemli nokta, o da tabii ki bana göre önemli. Sayın Kadir Topbaş'ın medya tarafından bir eleştiriye tabii ki tutulmaması dikkatimi çeken en önemli noktalardan birisidir. Örneğin Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştiren medya Kadir Topbaş'a gelince eleştirmiyor. Neden eleştirmediğini hala merak ediyorum. Örneğin siz bir yere köprü yapıyorsunuz, sonra yaptığınız o köprünün yanlış yapıldığı ortaya çıkıyor. Köprüyü yıkıyorsunuz götürüp bu köprüyü bu kez doğru yere yapıyorsunuz. Ama o yıkılan köprünün faturasını kimse sormadı. Niçin sağlıklı sorgulanmadı. Bu bağlamda çok güzel şeyler yaptığı söylendi, Kadir Topbaş'a ben her seferinde sordum. 'Örneğin neleri yaptı Sayın Kadir Topbaş?' Ve metrobüs dediler. Bir insanın 5 yılı AKP'nin 15 yılı eğer gelip bir metrobüse bağlanıyorsa demek ki bir sorun var. Bizim bilmediğimiz başka bir sorun var demektir. Eğer siz 15 yılda hala metro sorununu çözememişseniz, o zaman bir sorun var demektir. Yani İstanbul'un hangi sorunu çözüldü, ben gerçekten merak ettim. Ve sordum yani İstanbul'a son 15 yılda 150 milyar dolar para harcandı. 'Sen hangi sorunu çözdün?' Açık tutarlı mantıklı bir yanıtı ben şu ana kadar alamadım. Örneğin ben İstanbul Anakent Belediyesi'ne bağlı 23 şirketin bilançolarını gelir-gider tablolarını açıkladım. 21'ininkini açıkladım, ikisini bulamadım. Bir Anakent Belediye Başkanı kendisine bağlı 23 şirketinin bilançosunu gelir-gider tablosunu açıklamazken; rakibi olan bir kişinin onu açıklaması Batı demokrasilerinde onun istifasını gerektirir. Ama o bile eleştirilmedi; tam tersine efendim yani burada bir şey yoktu dendi. Yani o kadar ciddi, bilançolar eğer tahlil edilebilseydi. Ekonomi basını tarafından da tahlil edilebilirdi, ekonomi sayfalarında ekonomi editörleri onları tahlil edebilirlerdi. İstanbul Anakent Belediyesi'ne bağlı şirketlerin dramını ortaya koyabilirlerdi. Biz o dramı ortaya koymak istedik. O bile görmezlikten gelindi. Burada hiçbir şey yoktur denildi. Böyle garip bir yapılanma diyelim.
- Danıştay'ın, Ankara'daki doğalgaz sayaçlarının değerinin üstünde satıldığı yönündeki iddiaların araştırılması için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan soruşturma talep etmesini bunu ortaya çıkaran kişi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve Gökçek ile canlı yayında karşılaştığınız programdan sonra Gökçek'in Uğur Dündar'ı hedef alan açıklamaları hakkındaki düşüncelerinizi nelerdir?
KK: Oraya geçmeden önce sayın Kadir Topbaş ile ilgili bir şey daha açıklayayım. Sayın Kadir Topbaş'ın başında bulunduğu İstanbul Anakent Belediyesi'nin yaptığı bazı ihaleler, kamu ihale kurumu tarafından iptal edildi. Ve Kamu İhale Kurumu soruşturma açılması için İçişleri Bakanlığı'na yazı yazdı. Bir değil birden fazla yazı var. Bakın bunların hiçbirisi gündeme gelmiyor niçin? Sayın Melih Gökçek ile ilgili olsa gazeteler yazıyorlar. Ama Kadir Topbaş ile ilgili olunca gazeteler yazmıyor neden? Bu benim kafamda çok ciddi bir soru ve ben bunu ısrarla dile getirdim. İçişleri Bakanlığı izin vermiyor Kadir Topbaş hakkında soruşturma açılmasına niçin? Ve gazeteler niçin bu olayın üzerine gitmiyorlar. Sayın Melih Gökçek'i biliyorum. Sayın Melih Gökçek ile ilgili Danıştay'ın izin vermesi olayı tamam; ama geç kalınmış bir uygulama bu. Benim tespitlerimden önce Rekabet Kurumu'nun Ankara'da fahiş fiyatla kömür satıldığına dair almış olduğu kararlar var. Ve Sayın Melih Gökçek'i kurtarmak için parlamentoda özel bir yasa çıktı. Düşünebiliyor musunuz yani, bir kişi için veya iki kişi diyelim, Adana ile beraberdi onlar. İki kişi için onların yargılanma sürecini askıya alıp, onların yargılanmamalarını sağlamak için parlamentoda özel bir yasa çıkarıyorsunuz. Bütün bunlara baktığınız zaman Adalet ve Kalkınma Partisi'nin aslında yolsuzlukların odağına oturmuş bir parti olduğunu görüyorsunuz. Melih Gökçek bunun kamuoyunda bilinen bir simgesidir. Kadir Topbaş niçin tartışmaya çıkmaktan çekindi. Çünkü televizyon ekranlarında Kadir Topbaş'ın yüzüne İstanbul Anakent Belediyesi'ndeki bütün yolsuzluklar belgeleriyle önüne koyulacaktı. Bunun için çekindi. Katılmadı, medyada zorlamadı. Bir kişi eğer rakibiyle televizyonlara çıkmaya çekiniyorsa, o özgüveni yoksa; İstanbulluların ona güvenmemesi lazım. O özgüven eksikliğini Kadir Topbaş gidermiş değil. Nitekim o boşluğu Recep Tayyip Erdoğan gidermeye çalıştı. O devreye girdi Kadir Topbaş'ı savunmak üzere, bu da gösteriyor ki. Bu sistemin içinde sağlıklı sorgulanması gereken unsurlar var. Henüz bunu sorgulamış değiliz. Bunu yapmamız lazım. Gökçek'in Uğur Dündar hakkındaki açıklamalarına gelirsek. Melih Gökçek açısından onu normal karşılıyorum. Çünkü Sayın Gökçek'in kişiliğini, kimliğini saldırganlığını herkes biliyor. Yani Sayın Uğur Dündar'ın üzülmesini istemem; başka biri yapsaydı üzülmesini isterdim de Melih Gökçek yaptığı için ona sadece gülüp geçmek gerekir. Yani ciddiye alınması gereken bir insan değil.
- Son olarak DSP'de sizin adaylığınıza destek veren 5 milletvekili'nin, ihraç edilme istemiyle Parti Disiplin Kurulu'na sevkedilmesini ve Genel Başkan Zeki Sezer'in partisinin hafta sonu gerçekleştirilecek ''İl Başkanları ve Parti Meclisi Çalışma Toplantısı''nda istifa etmeyi düşündüğünü açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
KK: Ben DSP'nin iç işlerine hiç girmek istemem, karışmak istemem. O partiye saygı duyarım yaşananlar kendi iç işleridir ona birşey diyemem. Çünkü biz DSP'yi farklı bir tüzel kişilik olmakla beraber, kardeş parti olarak görürüz. Yani sonuçta geçmişte işbirliğimiz oldu, beraberliklerimiz oldu. CHP listelerinden DSP'li arkadaşlar seçime girdiler. Daha sonra yine kendi özgür iradeleriyle ayrıldılar. Parlamentoda bizimle ortak çalışmalarını sürdürüyorlar. Onlara saygı duyuyoruz. Dolayısıyla o süreç nasıl işler nasıl yapılır. Parti içindeki farklı görüşler, farklı tutumlar nedir o konuda ben bilinçli olarak yorum yapmak istemiyorum. Ama Ankara'daki tablonun İstanbul'a taşınmasını da isterim. Yani benim gönlümde yatan buydu ama olmadı bunada saygı duyuyoruz. Sonuçta yapacağınız bir şey yok.