Bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların ne yaptıklarını
öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler. Her biri başka
yöne yola çıktılar.
Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.
Ikisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları
çıkmış, adeta çökmüşlerdi.
Beygir sordu: 'Nedir bu halin inek?..'
Inek iç çekerek anlattı:
'Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan
sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular,
aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş...'
Sonra beygir anlattı:
'Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım.
Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi...
Binmedikleri zamanlar zincire vurdular... Belim çöküp de onları
taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar, bu
sefer birçoğunu birden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça
kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım yav inek kardeş...'
Ve uzaktan eşek gözüktü.
Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi. Mutluydu.
Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde
lacivert takımlar vardı.
İnek ile beygir, 'Nedir bu halin, neler oldu' diye merakla sordular,
eşek anlattı:
'Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz,
duyan benim yanıma koştu, duyan koştu. Onlar geldikçe ben daha çok
DİN-İMAN-TURBAN- falan-filan diye bağırdım...'
'Sonra?..'
'Sonra beni başkan seçtiler...'
'Yani sen başkan mı oldun ?..'
'Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar
'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar. Yiyecek birçok şey
vardı. Ben ise yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım...'
'Pekiii... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?...'
Eşek yanıtladı: 'Yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı...'